"Ultra" ya Giderken Pedikür Yaptıran Kadından Hayır Gelir mi?

"Başkalarının hatalarından ders alın, insan bütün hataları kendi yapacak kadar uzun yaşamıyor" demiş Tolstoy

Ultramaraton koşmayı düşünenlerle, Kapadokya 60 km parkurundaki deneyimlerimi paylaşmak isterim. Koşuyla bir şekilde tanışmış ve ultramaratonları merak edenlerin bir kaç sorusuna yanıt olabilirsem ne mutlu bana...

Evet evet koşuyoruz, ne güzel değil mi? Antrenmanlar, hedef yarışlar, kompres çorabımı nereden alayım gibi kafalarda uçuşan deli sorular... Ama en güzeli de edindiğimiz dostluklar... 2014 yılının sonbaharında kendi kendime başladığım düz koşu ne oldu da bu hale geldi hiç bilmiyorum. Hayat iniş çıkışlarla dolu ya. İşte koşu da öyle. Ultramaraton dediğin zaten hep iniş çıkış.

Bir arkadaşım sormuştu "Bu kadar antrenman yapıp, yarışlara katılıyorsun. Hırslı ve rekabetçi bir yapın var galiba?" Bu tip sorulara verdiğim cevap hep aynı. "Ben yarışçı değilim, koşucuyum." Hedef yarış belirleyince; sağlına dikkat edip, disiplinli yaşamaya alışıyor insan. Yarış dediğin bir öğrencinin sınavı gibi. Bir de yarışmak kadar "hazırlık sürecini" seviyorum ben. Hayallerimin peşinden koşmayı, hedef odaklı olmayı...


Photos: Goshots


Bu yıl için takvimimde yıldızla işaretlediğim ekim ayıydı. Ekimin 21' i.
Kapadokya da 60 km koşacaktım. Hem ülkemin en büyük koşu yarışı organizasyonu, hem aşık olduğum bir coğrafya, hem de en uzun mesafe koşum olma özelliği taşıyacaktı. 
Yarıştan önce esas önemli olan hazırlık kısmı. Yarış hepi topu 1 gün. Nedir ki? Aylar öncesinden hazırlıklar başlıyor. Uzun mesafelere alıştırmak gerekiyor bedenini. Toprak, kum, çamur, kaya, çakıl, asfalt, taş, çim gibi farklı ve zorlu zeminlerde çalıştırman gerekiyor ayaklarını. Bacakların, belin ve kalçan çok kuvvetli olmalı. Uzun mesafe antrenmanı yaparken hızdan kaybetmemen için tempo antrenmanların da olmalı. Haftanın tüm günlerinde bu matematiğe dayanarak ve yüklenme dinlenme ilişkisini doğru kurman ve sürantrene olmaman gerekiyor. Tüm bunların yanında dengeli beslenmeli, kilo kontrolü yapmalı, kan seviyelerini takip etmeli, elekrolit ve sıvı alımına dikkat etmelisin.
Tabi bunlar teknik, ve çoğu insana sıkıcı gelebilecek kısmı. 
Bana göre esas zorluk şu ki;  8-9 saat bu zorlu mücadeleye devam etme kararlılığı edinmen gerekiyor. Karşılaştığın ve aslında kolaylıkla çözüm bulabileceğin ya da tolere edebileceğin sorunlardan kolay kolay tedirginliğe kapılmaman gerekiyor. Sanırım ultramaratonun bana kattığı ve sağlığım müsaade ederse katacağı şey bu olsa gerek "sabır" hemde Ya sabır...

Ancak belirtmekte fayda var; böyle bir dayanıklılık mücadelesi için doğru ve disiplinli bir şekilde hazırlanmak gerekiyor. Aksi takdirde yarış keyiften çok, işkenceye dönüşür.

Dört sene öncesine kadar en fazla sadece 2.5 km koşabilen ben, 60 km lik zorlu bir arazi koşusunu başarılı sayılabilecek bir dereceyle bitirebildi isem bunu herkes yapabilir diye düşünüyorum.
Neden kendine bu şekilde eziyet ediyorsun diye soruyorlar. Terazi kefesinde yaşadığım zorluklar, aldığım keyiften daha ağır basmıyor demek ki. Finiş çizgisinden geçtiğin an "her şey mümkün" geliyor. Müthiş bir tatmin duygusu.


Yarış tarihi yaklaştıkça, içimdeki heyecan artıyor bir yandan da garip bir şekilde korkuyla karışık bir zevk alıyordum. Bunca çalışmanın mükafatını alacak, o parkurun canına okuyacaktım!  Bu süreci antrenman programımın yüzde doksanına uyarak geçirmiştim. Yarışa giderken kilom 52.7 idi. Toplamda 4 kilo vermiştim.

Yarışa bir hafta kala, kızımın okul toplantısı oldu. İtiraf edeyim; bu toplantıya, içimde, bu hazırlık sürecinde onunla iletişim kopukluğu yaşadım mı? Acaba nasıl etkilendi? gibi tedirgin sorularla gittim. Meğer yaz tatili boyunca benim antrenmanlarıma dahil olarak, onun da bazen bisiklet bazen koşu antrenmanları yapması, bazı haftalarda da yaptığımız dağ kamplarının onda olumlu yönde etkisi olmuş. Öğretmenlerinden övgü dolu cümleler duyunca bir rahatlama kapladı içimi.


Ultra Hikaye 
Sonunda tarih geldi çattı. Bir gün önceden kahvaltımı planlamış, yarış numaramı bile kıyafetime takmış olduğumdan sabah hiç telaşım olmayacaktı. Sabah 5 te kalkıp giyindim. Yine 60 km parkurunda sandaletle! yarışacak olan arkadaşım Irmak ile hazırlıklarımızı yapıp, kahvaltı ettik. Sandalet konusunu açmak gerekirse huaraches  denilen Meksika Bakır Kanyonu'nda yaşayan üstün koşu yeteneklerine sahip Tarahumara halkının kullandığı koşu sandaleti, ki bu da başka bir yazının konusu aslında. Bu anlamda çok şanslıyım ki Irmak aynı zamanda bir diyetisyen. Yarış öncesi ve sırası beslenme konularında da bana çok yardımcı oldu. 



Bir kaç haftadır içmediğim, filtre kahve eşliğinde güzelce abartmadan sandviç ve yer fıstığı ezmesi yedim. Yandaki yatakta uyuyan arkadaşım Arzu' dan şans öpücüğü aldım ve odadan çıktım. İç Anadolu' ya hakim karasal iklimin kuru soğuğunda ısınmak için, desem de inanmayın, geç kaldığımız için start alanına koşmaya başladık. Çünkü; büyük ihtimalle hava değişiminden, ikimizde lavaboda uzunca süreler geçirmiştik! Yaklaşık 500 mt koştuktan sonra alana varıp, yarış bitimi giyeceğim kuru kıyafetlerim, ayakkabım, protein barımdan oluşan drop bag imi hızlıca emanet çadırına bıraktım.




İşte Start!
Geleneksel başlangıç selfie si çektikten sonra start verildi, yarış başladı. İlk kilometrelerde hiç acele etmedim, ama insan treninin sonunda kalmamak adına da tempomu korudum. Sıcaktan yağmurluğumu çıkarttığımda fark ettim ki ellerim şişmişti. Nedenini bilmiyorum ama daha yarışın ilk metrelerinde kendi kendimi tedirgin etmeye hiç niyetim yoktu. Zaten yarışa devam edemeyecek bir sağlık sorunu baş gösterirse bunu anlayacak kadar çok antrenman yapmıştım.

Hava koşmak için ideal hale gelmişti, İbrahimpaşa' ya doğru çıkışlarda sağda büyülü bir filmin içindeymişiz hissi veren balonları gördüm. Sabahın o ilk ışığında gökyüzünde gezegenlermiş gibi duran bu eşsiz manzara çok iyi geldi.


Photo: Goshots


Vadiye indik, meyve ağaçlarının ve çalıların olduğu, kum zeminli dar yollardan tatlı inişler ve tatlı çıkışlarla ilerliyorduk. Bir yandan besleniyor bir yandan koşuyordum. Enerjimden çok memnundum. Kontrol noktalarında su takviyesi alıp yiyeceklerden hızlıca bir şeyler kapıp devam ediyordum. Yanıma hurma, jel, karbonhidrat bar gibi tatlı yiyecekler aldığımdan aralarda, hep tuzlu ürünler bakınıyordum. Yer fıstığı, tuzlu kraker bu arayışıma yardımcı oluyordu. 3. kontrol noktasına kadar hep bu şekilde geldim.


Photo: Goshots


Amacım Akdağ tırmanışına diri bir şekilde gelmekti. Ancak oraya gelmeden önceki son 10 km. benim için çok zorlu geçti. Kaygan, kumlu zeminde vahim bir şekilde olmasa da düşmem, ayakkabıma dolan kum ve çarpmanın etkisinden olsa gerek, tırnaklarımın kalktığını hissediyordum. Gelmeden pedikür yapıp oje sürmüştüm halbuki. Kendi kendime dedim ki daha Akdağ' a bile gelmedin bu ne naz? Bir yerde kenara geçip ayakkabımı çıkarıp, canımı yakan kumları dökmeye çalıştım. Tabi çorabıma saplanmış olanlar hariç. Kendime bir not daha; yanına yedek çorap al.

4. kontrol noktası yani Akdağ tırmanışından önceki cp de biraz uzun kaldım. Taytımın koşmaktan yukarı çıkmasıyla bacaklarım birbirine sürtmüş, terlemekle beraber anında yara olmuştu. Sağlık görevlisinden yardım aldım. Yeri gelmişken belirteyim, kararlıyım bir gün böylesine zorlu bir yarışta mutlaka gönüllü olacağım. Her adımda nice emeklere şahit oldum. Bu anlamda tüm gönüllü ekibe minnettarım.

Kontrol noktalarında her yarışçının kendi dertleri ve telaşı vardı. Gözlemime göre çoğu koşucu bu 4. noktada uzun kaldı. Parkurun bu bölümüne kadar olan kısmının "zorlu" olduğu konusunda herkesle hemfikirdik anlaşılan. Su takviyesi, beslenme, tuvalet molası derken tekrar çıktım yola.

Ve geldi Akdağ... Çok sert bir tırmanış vardı. Zaten buraya kadar 45 km dir koşan bacaklarımla, hızlı ve güçlü kalmaya çalışan adımlarla tırmandım, tırmandım, tırmandım. Düzlüğe çıkıp zirveye vardığımı sanmamla, ileri bakınca esas zirveyi görmemin arası çok kısaydı. O da neydi? Bu kadarı da fazlaydı. Bu kadar da yüksek dağ yapılır mıydı? Ayıp ayıp! Bu dağı buraya kim koydu?!! ya varan saçma düşünce şekillerinden hızlıca uzaklaşmaya çalışarak arada arkamdaki müthiş manzara ile rahatlamaya çalışarak kalan tırmanışları bitirdim.

Photo: Goshots

Sonrası inişler başlayınca artık rahatım dedim kendime, ama gel gör ki, bacaklar yorgun dizler argındı... Kendi tempomda gitmeye izin vermeyen bacaklar... Son kontrol noktasında kafamdan aşağı su döktüm, sona sakladığım ödülüm espressolu jelimi içtim, iyi geldi, yenilenmiş hissettim. Son 12 km kalmıştı. Hadi dedim az kaldı. Yolda bir kaç arkadaşımla karşılaştım birbirimize tezahüratlar yaparak ilerledik. (hem koşup hem bağırmaya da enerjimiz varmış demek!) Son patikalar hafif çıkışlar içerdiğinden zorlanmadım. Issız araziden çıkıp medeniyet işaretlerinin olduğu paket taşlı zeminlere geldim artık. Çevredeki insan kalabalığı artmıştı.  Yarışı bitiriyordum, ama koşanlar bilir son metreler bitmez bir türlü. O son metrelerde  göz göze geldiğim, bana doğru el uzatan, tezahüratıyla destek veren tüm dostlarıma da çok çok teşekkürler...

Photo: Onur Çam

Photo: Goshots


Çizgiye adım attığımda beklediğimden diri bir şekilde 8.30"  koyduğum hedefin altında 8 saat 21 dk da finiş çizgisine ulaştım. Mutluydum, çok şükürdü, hatta "dostum vay beee" idi.

Bitmeyen antrenmanlarıma ve antrenman yapmadığım zamanlarda da antrenmanların çeneme vurmuş haline katlanan, onunla her fırsatta gurur duymamı sağlayan kızıma, benimle bu yolu paylaşan koşu arkadaşlarıma, hocalarıma,  Türkiye' de böyle bir organizasyonun varlığıyla bizi gururlandıran Salomon Türkiye, Suunto Türkiye, Argeus Travel ekibine ve tüm emekçi gönüllülere teşekkür ediyorum.

P: Goshots

Yazımın sonuna da yeni başlayacaklara bir kaç öneri eklemek istiyorum, yarış seçimi, antrenmanlar, hazırlık dönemi, antrenörle doğru iletişim bunlar tabiki çok çok önemli. Bunların yanında koşulacak parkurun bulunduğu bölgenin iklimine göre doğru kıyafet seçimi hayat kurtarır. Parkur kum ya da ince çakıl içeriyorsa tozluk, çok güneşli bir havada koşulacaksa güneş koruyucu, gözlük, şapka hatta ense koruyuculu şapka ya da bandana yarışı çok daha konforlu hale getirir. Parkur tırmanış ve özellikle kaya tırmanışı gibi sert çıkışlar içeriyorsa baton çok iş görür. Beraberinde tüm bu ekipmanlarla benzer parkurlarda antrenman yaparak çanta baton gibi malzemeleri kullanmaya alışmak gerekiyor. Yarış tempolu geçtiğinden besinleri tüm bu ekipmanları koşarken pratik bir şekilde çantadan çıkarmak, tekrar çantaya koymak gibi el becerileri geliştirmek çok faydalı.

Koşmayı seven yarışlara katılan herkese son tavsiyem; elbette iyi hazırlanın, antrenörünüzü dinleyin ama ne olursa olsun çok eğlenin...

P: Goshots

P: Goshots

Yorumlar

  1. Harika bir yazı olmuş, kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil
  2. Eline sağlık ne güzel kaleme aldın, yarışı da bir o kadar güzel bitirdin tekrar tebrik ederim.

    YanıtlaSil
  3. Kalemine sağlık muhteşem döktürmüşsün...

    YanıtlaSil
  4. Esra, kalemin de çok kuvvetliymiş.
    Çok beğendim.
    Artık "Ultra Anılar" dizisi haline getirirsin.

    YanıtlaSil
  5. Super yazi, fotograflari da cok guzel secmissin; emeklerine, ayaklarina, kalemine saglik

    YanıtlaSil
  6. Tebrikler, seneye 110 a bekleriz :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar